UYKU NEDİR? VE NEDEN UYURUZ? Devamına buradan ulaşabilirsin…
VE STRESi AZALTMAK MÜMKÜN… Devamına buradan ulaşabilirsin…
Şimdi aklımızda iki soru var. Bir öfke nedir? İki nasıl kontrol edilir?
Hepimizin deneyimlediği bu duyguyu engellemek mümkün müdür? Hadi bir bakalım… Devamına buradan ulaşabilirsin…
Çünkü kısa süreli açlıklar hücrelerinizi yeniler…
Nasıl mı? Hadi her şeyi konuşalım… Baştan… Devamına buradan ulaşabilirsin…
SICAK HAVALARDA VİRÜSÜN AKIBETİ NE OLA Kİ?
Sıcak ayların gelmesi ile COVID-19 hastalığına neden olan SARS-CoV-2 virüsünün yavaşlayacağı, hatta tamamen sona ereceğine yönelik beklentiler oldukça yüksek düzeyde idi. Pandemiye neden olan virüsün yayılım hızına etki eden çok sayıda faktör olduğunu göz önünde bulundurur isek eğer, sadece iki etken değişkenliği ile virüsün yavaşlamasının ya da sona erme noktasına gelmesinin pek mümkün olmadığını kavrayabiliriz.
Yani COVID-19 salgınını, sadece sıcaklık ve nem oranı düzeylerindeki değişimin durduramayacağı açıktır. Peki ya sıcaklar yayılımını azaltabilir mi?
Şöyle ki; virüs insan vücuduna girdikten sonra 36 – 40 derece ile mücadele edeceğinden, havanın 35 derece olduğunda virüsün yayılımının azalacağını da söylemek maalesef doğru olmaz.
Ayrıca ; SARS-CoV-2 virüsü üzerinde 60 dakika boyunca 60 derece sıcaklık uygulama protokolü ile, yüksek viral yüke sahip örneklerin süre sonunda aktivitesini tamamen yitirmediği tespit edilmiştir.
O zaman neymiş; sıcak havalarda ve güneş altında olmakla virüsten kurtulamazmışız.
PEKİ ÖYLEYSE TATİLE GİTMEMELİ MİYİZ?
Hayır, elbette tatile gidebilirsiniz, gidebiliriz. Sadece en az bir metrelik fiziksel mesafeyi koruyarak, kapalı alanlarda mutlaka maske takarak ve el hijyenine dikkat ederek.
Hatta tatil demek açık alanlar demek olduğundan kapalı alanlara göre daha az riskli bölgelerdir.
Dikkat etmeniz gereken sahil ve havuzların kalabalık olabilen giriş-çıkışları ve tuvalet-duş alanlarıdır.
Yaz faaliyetleri söz konusu olduğunda kamp yapmak, virüs açısından en düşük riskli faaliyet olacaktır. Sonuçta dışarıdasınız ve izole haldesiniz.
GELELİM TATİLLERDE KAPALI ALAN KONUSUNA…
Daha çok restaurantlar olmakla birlikte meyhaneler, barlar ve gece kulüpleri de tatilde gidilen kapalı mekanlara örnek verilebilir. Ve bu kapalı alanları virüsün yayılımını artıracağı için tercih etmemeniz bu noktada önemli. Restaurant , bar ve meyhaneler ancak açık alanlara sahip ise tercih edilmeli!
Hatırlayalım, salgının başlangıç zamanlarında ,Çin’de bir restoranda,tek bir kişi,aynı masada ve yakın masalarda klima cihazının yarattığı hava akımı yönünde oturan dokuz kişiye hastalığı bulaştırmıştı.
Kalabalıklar, aşırı yakın temaslar, şarkı söyleme, terleme ve kontrolü yitirmeye sebep olabilen alkol, hastalığın bulaşması için gerekli ve yeterli ortamı sağlamakta. Özellikle alkol alan dans eden insanlar, daha derin nefes alıp verirler. Bu da daha fazla miktarda virüsün saçılması demektir. Dikkat!
Bulaşmalar en sık, kalabalık ortamlarda gerçekleşti ve gerçekleşiyor.Bugüne kadar bulaşmaların yüzde 90’ının toplu taşıma, iş yerleri, restoranlar, barlar, düğün ve cenazeler gibi sosyal toplanmaların olduğu kapalı ortamlarda gerçekleştiğini biliyoruz. Bu sebepten bir süre daha sosyalleşmemekte fayda var.
TATİLE GİDECEĞİZ VE ÖZEL ARACIMIZ YOK … ÖLELİM Mİ?
Elbette toplu taşıma kullanabilirsiniz. Sadece toplu taşımanın bütün risklerinin farkında olarak.
Nasıl mı? Öncelikle, COVID-19’un dünyaya hızlı bir şekilde yayılmasının, insanların şehirlerarası/uluslararası seyahat edebilmesinden kaynaklandığı gerçeğini unutmayarak.
Toplu taşıma, çok sayıda insanı bir araya getiren ve birbirleriyle bir metreden daha yakın temasa maruz bırakabilen ve uzun saatler sürebilen kapalı alan faaliyetleri olduğundan; virüsün yayılımını da hızla artırabilecek ortamlardır.
Ulaşım araçlarındaki virüs bulaşmalarının çoğu doğrudan kişiden kişiye hava yolu ile gerçekleşir. Virüsler havada ve yüzeylerde bulunabilir. Uçaklarda yüksek verimli filtreler olan HEPA filtreleri bulunur; ancak filtreler henüz filtreye geri gönderilmemiş olan yolcu kabinindeki havayı veya kanal ve filtre arasından sızabilecek kaçak havayı temizleyemez.
Bu sebeplerden, topu taşıma ile yolculuk sırasında tüm yolcuların yüksek koruma kapasiteli yüz maskesi takmaları gerekmektedir. Yüz maskesi üzerine siperlik takılması özellikle havadan bulaşma etkisini azaltmadaki etkinliği açısından tercih edilebilir hatta edilmelidir. Tüm yolcuların aynı duyarlılık içinde hareket etmesi ve yolculuk boyunca çok zorunlu olmadıkça maskelerini açmamaları en önemli noktadır!
Bunlara dikkat edilmez ise eğer; tek bir öksürük, tek bir nefes ve 15 saniyelik bir konuşma ile kişilerden yayılan damlacıklar, 30 saniye içinde hasta kişiden öncelikle öne, ardından kendi sırasına ve 4 dakika içinde ortasında oturduğu yedi sıranın tümüne eşit olarak dağılabilir. O zaman da, hoş geldin korona…
Ayrıca tuvaletler de bulaşma riski açısından tehlikeli alanlardır. Tuvaleti kullanırken, havalandırma sistemlerinin havayı boşaltmasına izin vermek için önceki kullanıcı çıktıktan sonra kapı kapalıyken birkaç dakika bekleyip, klozet kapağını kapattıktan sonra sifona basıp sonrasında ellerinizi yıkamanız riski azaltacaktır.
Koltukların hemen tepesinde yer alan hava üfleme kanalları, yolcular için enfeksiyon riskini etkileyebilir. Bu kanalların kapalı tutulmasında da fayda vardır.
SONUÇ OLARAK…
Yaz mevsiminin bize sunduğu en önemli avantaj, sosyal mesafeyi rahatlıkla koruyabileceğimiz açık alanlarda olabilme şansımız. Kapalı ve kalabalık alanlar daha fazla sayıda insan ile etkileşime geçmemize sebep olduğundan riskimizi arttırır ve tehlikeli. Bunu hatırlamaya devam ederek korona günlerimizi geçirmeye devam edeceğiz, etmeliyiz.
Bu süre boyunca da; burun ve ağzı içine alacak şekilde maske kullanmanın önemini unutma, unutmasın, unutmayalım!
Sağlıkla kalın…
Dr’Salve
TANIMLARLA GİRİŞ
Belirli bir bölgede yaşayan aynı türe ait bireyler topluluğu yani popülasyonlardaki sağlıkla ilgili olayların dağılımını inceleyen ve sağlık sorunlarını kontrol eden biyoloji ve tıp dalıdır epidemiyoloji.
Epidemi, belirli bir bölgede bir hastalığın beklenenden daha fazla görülmesi iken, pandemi hastalığın dünya çapında birkaç ülkeyi ve kıtayı etkilemesi sonucu görülen küresel salgın hastalıklar için kullanılan terminolojidir. Dilimizde ise hepsini tek bir kelime ile adlandırırız ; salgın.
SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI NEDİR NE DEĞİLDİR?
Nüfusun büyük bölümünün (%60-90) bağışıklık kazanmasıyla enfeksiyon zincirinin bozulacağı, virüsün yayılmak için yeterli konak canlı bulamaması ve bunun sonucunda hastalığının yayılma hızının yavaşlayacağı ya da tamamen duracağı öngörüsüne dayanmaktadır sürü bağışıklığı.
Hastalığın kontrollü veya kontrolsüz olarak yeterince fazla sayıda kişiye bulaşması ile savunma sistemimiz hastalığa karşı direnç kazanabiliyorsa ve toplumda yeterince fazla sayıda insan bu direnci kazanırsa, virüsün de yayılabileceği kişi sayısı fazlasıyla düşecek ve toplum, yavaş yavaş normale dönebilecektir. Zaten aşılama kampanyalarının amacı da toplumun yeterince fazla kesimini aşılamaktır. Böylece toplumdaki bireylerin tamamı aşılanmasa bile, aşılanan bireyler sayesinde aşılanmayanlar da korunabilir.
Sürü bağışıklığı kazanıldıktan sonra çok etkilidir; ancak, eğer o noktaya aşılarla değil de gerçekten hastalığa yakalanarak ve tüm şiddetiyle geçirerek ulaşacaksak can kayıpları çok, gerçekten çok olacaktır.
Çin gibi kalabalık ve salgını kontrol altına almış gibi gözüken bir ülkede bile bağışıklık geliştiren kişilerin oranının, sürü bağışıklığı için gereken %60 seviyelerinin çok altında olduğu belirtilmekte. Hal böyleyken ‘normalleşme’ adı altında rehavete kapılmamalı ve kendimizi uzunca bir süre daha korumamız gerektiğini unutmamalıyız. Nasıl mı korunmalıyız? Maskeyi ev dışında her yerde burun ve ağzı içine alacak şekilde takıp, elleri sık yıkayıp, teması azaltıp, sosyal mesafeyi koruyarak. Ve elbette kalabalık ortamlardan uzak durarak.
PEKİ NE OLSUN İSTİYORUZ?
Ülkemizde salgından korunmak için sürdürülen sosyal mesafeyi korumaya yönelik kısıtlamalar hafifletilerek; taze hava giriş imkanı olmayan ve sadece iç havayı çevirerek çalışan iç üniteleri ile virüs açısından çok riskli olan alışveriş merkezleri dahil, toplu halde bir arada olunan alanlar yeniden kullanıma açıldı. Ve maalesef buna bağlı olarak vaka sayıları her gün artmakta.
Diğer ülkeler de çoktan normale dönme planları yapıyor olsalar da, epidemiyolojik modellerin hiçbiri normalleşmeyi mümkün kılacak bir gidişata işaret etmiyor. Henüz nüfusun çok küçük bir kısmı hastalığı geçirmiş halde ve biliyoruz ki aşı ortada yok. Dolayısıyla normale dönme planları, ekonomik kaygıları insan yaşamına tercih etmenin ve sosyal mesafelendirme uygulamaları sayesinde elde edilen kısa vadeli başarıların rehavetine kapılmanın bir ürünü olarak karşımızda durmaktadır.
Bu duruma yani ‘normalleşme’ sürecine bağlı olarak yalnız ülkemizde değil dünyada da vaka sayısı artış göstermekte. Dolayısıyla artçı dalgalanmalar yaşanacaktır. Bunun dışında: Artçı dalgaların yaşanıp yaşanmayacağını ve yaşanacaksa da ne sıklıkla yaşanacağını iki önemli faktör daha belirliyor; birincisi, sıcak aylarda virüsün bulaşma dinamikleri, ikincisi ise koronavirüsü atlatan hastalarda bağışıklığın ne kadar sürdüğü…
Şu anda bağışıklığın ne kadar sürdüğüne ya da süreceğine dair herhangi güçlü bir bulgu, bilgi yok ve gerekli bilgilere erişmek aylarca sürebilir. Bağışıklık kısa dönemliyse eğer, o zaman yeniden SARS-CoV-2 salgınları görmemiz kaçınılmaz olacak.
Elbette bir noktada salgını yenecek ve en azından normale daha yakın bir noktaya döneceğiz.
O zamana kadar sosyal mesafeyi koru, korusun, koruyalım!
Sağlıkla kalın…
Dr’Salve
Her ne kadar tartışmalı olsa da yaygın bilimsel kanıya göre “canlı olmayan; ancak canlılığın eşiğinde olan varlıklar” olarak tanımlanmaktadır virüsler. Bölünerek çoğalmazlar, çoğalmak için konak hücresini kullanırlar. Konakçı, virüslerin varlıklarını sürdürebilmek için yerleştiği canlılardır. Konak hücre de bu canlıların hücreleri.
Virüsler, “yaşamın eşiğinde” olarak görülmektedirler ancak halen “daha çok cansız” olarak kabul edilirler. Genetik bir materyale sahiptirler. Doğal seçilim sonucu adapte olabilirler ve kendi kendine organizasyon dediğimiz bir olay sonucu kendilerinin kopyalarını başka canlılar üzerinden üreterek çoğalabilirler. Öte yandan virüsler hücresel yapı göstermezler yani kendilerine ait metabolizmaları yoktur ve üremek için canlılara bağımlıdırlar. Tüm canlılar belli bir çeşit hücre bölünmesi ile ürerken, virüsler başka hücreleri sömürerek, bölünmeden ürerler.
Tek amaçları yok olmayıp kendilerini kopyalamaktır. Bu sebepten dolayı virüsler konakçıya ihtiyaç duyarlar, yani bizlere…
Yine aynı sebepten konakçının ölümüne sebep olanlar yerine , doğal seçilim ile ona adapte olarak çoğalmalarını sürdürecekleri bir forma evrimleşenler , mutasyona uğrayanlar varlıklarını sürdürebilirler.
KORONAVİRÜSLER KORONAVİRÜSLER…
Gelelim koronavirüslere. Koronavirüs ailesi, oldukça farklı şiddette hastalıklara yol açabilen büyük bir virüs ailesidir. Koronavirüsün yol açtığı bilinen ilk ağır hastalık, 2003’te Çin’de ortaya çıkan ağır akut solunum yolu yetersizliği sendromu salgın hastalığıdır (Severe Acute Respiratory Syndrome-SARS). İkinci ağır hastalık salgını ise 2012’de Suudi Arabistan’da ortaya çıkan, Orta Doğu Solunum Yetmezliği Sendromu’dur (Middle East Respiratory Syndrome-MERS).
31 Aralık 2019 tarihinde de Çin yetkilileri, ağır hastalığa yol açan yeni tip bir koronavirüs salgını konusunda Dünya Sağlık Örgütü’nü alarma geçirdi, daha sonra SARS-CoV-2 olarak adlandırılan bu virüs, insanlarda Koronavirüs Hastalığı 2019 (Covid-19) adı verilen, bulaşıcı bir hastalığa sebep olmakta hepimizin artık bildiği gibi.
Bu yeni koronavirüs akrabalarına göre daha bulaşıcı. Solunum yoluyla, insandan insana bulaşıyor. Üstelik virüs, henüz “kuluçka” evresindeyken, yani bulaştığı kişilerde semptomlar belirmeden önce diğer insanlara da bulaşabiliyor. Ayrıca her hasta, hastalığı benzer şiddet ve semptomlarla da geçirmiyor.
NASIL BULAŞIR?
Covid-19 hastalığına sebep olan SARS-CoV-2, temelde damlacık yolu ile bulaşan bir virüstür. Bulaş, genelde hasta kişiye yakın temasla veya yüzeylere düşen virüsün (toplu ortamlarda, toplu taşımalarda v.b.) eller vasıtasıyla ağız, göz veya buruna götürülmesi ve solunması ile olur.
Ayrıca, öksürdüğümüzde veya hapşırdığımızda, damlacıklar metrelerce uzağa dağılabilirler. Ve havaya saçılan bu damlacıkların başka insanlar tarafından solunmasıyla, virüsler o kişilerin solunum sistemlerine ulaşıp hastalığa sebep olurlar. İşte bu nedenle öksürürken veya hapşırırken ağzımızı ve burnumuzu kapatmamız, hastalığı saçmamak adına büyük öneme sahiptir.
Covid-19’u mevsimsel gripten farklı kılan en önemli faktörlerden biri, çok hızlı yayılması ve daha ağır bir hastalığa sebep olmasıdır. Mevcut verilere göre Covid-19, her yaş kategorisinde mevsimsel gripten daha ciddi bir zatürreye sebep oluyor. Ağır zatürre geçirerek yoğun bakım gereksinimi olan hastalarda iyileşme süresi daha uzun zaman alabiliyor. Fakat bu hastalığı geçiren kişilerde uzun süreli akciğer hasarına şimdilik rastlanmadı.
Bu enfeksiyonu hafif ya da hiç belirti vermeden geçiren hastalar ise, kişiden kişiye değişmekle birlikte, ortalama bir hafta on gün içerisinde iyileşerek normal yaşamlarına dönebiliyor.
PEKİ NE YAPMALI KORUNABİLMEK İÇİN?
Maske kullanımı ve el temizliği en önemli unsurlar bunun için. Maske; hem Covid-19 pozitif isek başka insanlara bulaştırmamak, hem de pozitif vakaların ortama saçtığı virüs damlacıklarını direkt solumamak için kullanmamız gereken bir koruma ve korunma yöntemidir.
Maske kullanımında çok önemli bir nokta var ki o da; maskelerin koruyuculuğunun sonsuza kadar sürdüğünü sanmamız. Maalesef gerçek öyle değil. Maskenin çeşidine göre kullanım ömrü de değişir. Mesela bir cerrahi maskeyi çıkarmadan üç saat kullandığımızda etkinliği azalır ve koruyuculuğunu yitirir. Dolayısıyla değiştirmemiz gerekir. Ayrıca maskenin dışarda kalan ön yüzeyine elimizle temas etmemeliyiz. Çünkü ön yüzey damlacıkların tutulduğu alandır. Bunlara lütfen dikkat edelim, ettirelim!
Sonrasında; sık sık ellerimizi sabun ile yıkamak, temas ettiğimiz yerlerde virüs var ise onların inaktif hale gelmesini ve böylece hastalık yapma yetilerini kaybetmelerini sağlayacaktır.
Sosyal medyada ve salgınla mücadelede sıklıkla duyduğumuz “en az 1 metrelik fiziksel izolasyon” kuralı, daha ziyade bir odada sabit bir şekilde otururken veya dışarıda hareketsiz bir şekilde beklerken geçerli. Ancak yürüyüş, koşu, bisiklet vb. hareketli sporları yapıyorsak, bu mesafeyi metrelerce arttırmamız gerekebilir.
Şöyle ki, insanlar siz yol alırken sizin saçtığınız damlacıkların içinden geçiyor ve soluyor. Tabii benzer şekilde, siz de sizin önünüzdeki kişinin saçtığı damlacıkları soluyorsunuz. Bu ne anlama gelmekte? Maske kullanmanın önemini vurgulamakta!
Yürürken nefes alıp veriyoruz ve ortama eğer maske kullanmıyorsak çokça damlacık saçıyoruz. Bu bir birim damlacık ise , hapşırma ve öksürme ile ortama kat kat daha fazla birim damlacık saçarız. Burada ortaya saçılan virüs yoğunluğu yani virüs yükü daha fazla olduğundan, bu havayı soluyan kişi veya kişilerde, daha ağır enfeksiyon bulgularına sebep olabilmektedir.
Enfekte olma dozunun yani virüs yükünün yanı sıra, ne kadar süreyle maruz kaldığımız da önemli bir faktör elbette. Covid-19 pozitif yani enfekte bir kişi ile aynı ortamda 45 dakika geçirmek de enfekte olmak için yeterli havanın solunması anlamına gelecektir.
ÜLKELERE GÖRE NEDEN ÖLÜM ORANLARI DEĞİŞMEKTE DİYE SORARSANIZ DA…
Yaş, kronik hastalık, bağışıklık sistemi gibi bireysel faktörlerin yanında ülke bazında da ölüm yüzdelerinin değiştiği görülmektedir. Ülkeler arasında ölüm oranlarının bu denli değişken olması tamamıyla ülkedeki salgın seyri ve alınan önlemlerle ilgilidir.
Ülkelerin bildirdiği doğrulanmış vaka sayısı, yapılan test sayısıyla da doğru orantılıdır. Ülkenizin nüfus sayısına göre, ne kadar çok test yapıp ne kadar az pozitif vaka saptarsanız, virüs salgınını o kadar iyi yönettiğiniz anlamına gelir.
Türkiye’nin bulunduğu aşamada hedeflenen, bulaşmayı önlemek ve virüsün ileri yayılımını engellemek. Bu doğrultuda yapılması gerekenler arasında, sağlık sistemini geniş çaplı bir salgına hazır hale getirmek -ki sağlık sistemimiz ve kadromuz bunu sağlayacak güce sahip-, test ve tanı kapasitesini yükseltmek, yeni ortaya çıkan vakalarla temas etmiş kişileri tespit etmek ve izolasyonlarını sağlamak.
Dünyadaki veriler, salgının başında her vakanın ortalama 2.5-3 kişiyi enfekte ettiğini söylüyor. Burdan hareketle, her bir vakanın bir ay içerisinde yaklaşık 300-400 kişiyi enfekte edebileceğini tahmin edebiliriz. Oldukça yüksek bir rakam öyle değil mi?
Covid-19 yayılımını kırmak için tespit etmek, izole etmek ve tedavi etmek gerekmekte. Çünkü tespit ettiğimiz , izole ettiğimiz ve tedavi ettiğimiz her vaka hastalığın yayılımını azaltacak.
O ZAMAN NE YAPMALI NE ETMELİ?
Virüsün bilincinde olarak korunmak, yayılımını en aza indirmek yapmamız gereken . Yani maske kullanmak, sabun ile ellerimizi yıkama işlemini sıklaştırmak, temasımızı en aza indirmek ve sosyal mesafeyi korumak.
Sabunla yıkamak virüsü yok etmenin en iyi yoludur. Sabun, iki ucu olan ve yüzey aktif maddeler olarak adlandırılan moleküller içerir. Bir ucu yağlarda iyi çözünürken, diğer ucu suda iyi çözünür. Bu moleküller SARS-CoV-2’nin yağlı dış tabakası ile temas ettiğinde onu çözer, virüs inaktif hale gelir ve artık hastalık oluşturamaz.
Sabun ve su sadece ellerimiz için değil, aynı zamanda yüzey temizliğinde de etkilidir, bu yüzden herhangi bir yüzey temizleyicisi aramanıza aramamıza gerek yoktur. İçerisinde oranı yüzde yetmiş ve üzerinde etil alkol olan kolonya ve dezenfektanlar da virüse karşı etkilidir.
Her tür sabun bu yüzey aktif moleküllerini içerir, bu nedenle sabunun hangi türünü kullandığımız önemli değildir. Sabun kullanmamız önemli ve yeterlidir. Yalnız dikkat etmemiz gereken bir nokta, piyasada varolan antibakteriyel jelleri kullanmamak. Antibakteriyel jeller yalnızca bakterilere karşı etkilidir, virüsleri etkilemezler etkileyemezler! Lütfen buna da dikkat.
Son olarak; zorunlu olmadıkça da sağlık kuruluşlarına gitme, gitmesin, gitmeyelim!
Sağlıkla kalın…
Dr’Salve
Türkiye siyasi tarihine bakıldığında, sosyal demokrat retorik ve kabullerin 1970’lere kadar bütünsel bir siyasi söylem olarak ortaya konamadığı görülür. Yine bazı sosyal demokrat ilke ve eylemlerin de cılız bir şekilde, bazı siyasi çevrelerce ve farklı ekonomi- politik görüşlere eklemlenmiş olarak dile getirildiğini söylemek yanlış olmaz.
1970’lerden günümüze gelen bu süreç, bir siyasi düşüncenin bir toprak parçası üzerinde barışçıl bir şekilde kök salıp güçlenmesi için oldukça uzun bir süredir. Buna karşın Türkiye’nin düzenli aralıklarla geçirdiği askeri ve sivil darbeler, siyasi kısıtlar ve baskılar gibi nedenler sosyal demokrat dünya görüşünün Anadolu topraklarında yayılmasına engel olmuştur.Bu da , sosyal demokrasiye ait olmayan pek çok görüşün, sosyal demokrasi adına dile getirilmesine zemin hazırlamıştır.
Sosyal demokrat bir partinin üyelerinin farklı ideolojik görüşlerin sembollerini ve dilini kullanması; dini/ dinsel olan her hangi bir şeyin, örneğin Genel Merkez’de mescit açılması ya da delegelik sisteminde bir mezhep üyelerinin sadece mezhepsel ortaklıkları esas alarak dayanışma örüntüsü içine girmesi gibi konular, sosyal demokrasi ile bağdaşmayacak ama Türkiye’de sosyal demokrat söylem içinde yer etmiş davranışlara örnek olarak gösterilebilecek konulardır.
Bu nedenle sosyaldemokrat.org bir okul olma iddiasında olmasa bile sosyal demokrasiye ait temel ayrışma noktalarının teori ve pratikler üzerinden tartışılacağı bir yer olma iddiası ile yola çıkmaktadır.
Öte yandan bazı kesimler ülkemizin gündeminin sürekli değiştiğini savunurken biz sosyal demokratlar ülke gündeminin maalesef değişemediğini de bilmekteyiz. Sağ iktidarların sorumlusu olduğu kan, gözyaşı, ayrışma, ölüm, çatışma, rüşvet, hırsızlık oldukça uzun zamandır bu topraklar üzerinde kök salmış ve herkes tarafından açıkça görüldüğü üzere toplumun oransal çoğunluğu tarafından kanıksanmıştır. Gündeme dair değişen tek şey, yukarıda sıraladığımız ana başlıkların içerikleridir. İnsanlar dün Mehmet’in ölümüne üzülürken bugün Ahmet’in ölümüne üzülmektedir. Dün Fatma çalarken bugün Emine çalmakta, rüşvet vermekte ya da almaktadır. Diğer taraftan başta dış politikanın oyun kurucuları, taktikleri sürekli değiştirip içeriği farklılaştırırken/ sınırları yeniden belirlerken; eğitimden sağlığa, spordan, hobilere kadar sosyal demokrat ideoloji ve siyasal söylemler sadece Cumhuriyet Halk Partisi’nin yönetim kademelerinin söyleyebildiği/söyleyemediği kadardır. Oysa belki de yeryüzünde tabandan tavana doğru politika oluşturan/ oluşturması gereken tek siyasal düşünce sistemi sosyal demokrasidir. Ancak sosyal demokratların kendilerini ifade alanlarının sınırlılığı, tartışmanın yapılabileceği salonların/ toplantıların tartışmacılara tamamen ya da kısmen kapatılması, tartışmanın kaldırılması gibi nedenler alttan üste çalışan siyaset süzgecinin çalışmasını engellemektedir. İşte bu noktada sosyaldemokrat.org sosyal demokrasinin siyasi ilke ve sınırlarında konunun tartışılmasını sağlamayı kendisine amaç edinmektedir. Bu anlamda sosyaldemokrat.org pratik siyasetin ideolojik bir yaklaşımla yapılandırıldığı ve öte yandan gündelik olayların da ideolojik bakışla tartışıldığı bir platform olma ülküsünü gütmektedir. Bugün itibariyle yayın hayatına başlayan bu haber sitesinin yegane amacı Türkiye Sosyal Demokratlarının bilgi, paylaşım, tartışma ve ortak akla ulaşma çabalarına katkı sunmak ve sosyal demokrasinin evrensel ilke ve değerlerinin yerel ve günlük politik konuların içine yedirilmesinde ortak tartışma alanlarının yaratılması olarak tanımlanabilir.
İçinde yaşadığımız bu karanlık günlerin bir an önce son bulması dileğiyle sosyaldemokrat.org‘un Türkiye siyasetine ve sosyal demokrat ideolojiye katkı sağlamasını temenni eder site yönetimi olarak “en ağır eleştirilere evet, en hafif hakaretlere hayır” sloganıyla yayın hayatımıza başladığımızı yüreği solda olan tüm yurttaşlara bildiririz.
Güzel bir geleceği olsun…
Necessary cookies are absolutely essential for the website to function properly. This category only includes cookies that ensures basic functionalities and security features of the website. These cookies do not store any personal information.
Any cookies that may not be particularly necessary for the website to function and is used specifically to collect user personal data via analytics, ads, other embedded contents are termed as non-necessary cookies. It is mandatory to procure user consent prior to running these cookies on your website.